3 Aralık 2010 Cuma

RENE DESCARTES



René Descartes (d. 31 Mart 1596 - ö. 11 Şubat 1650) Fransız matematikçi, bilimadamı ve filozof. Batı düşüncesinin son yüzyıllardaki en önemli düşünürlerinden biridir.
Descartes, 1628'den itibaren, 15 yıl süren geziler, savaşlar ve serüvenlerden sonra yerleştiği Hollanda'da, batı düşüncesini altüst eden bir felsefe sistemi kurdu.
Öğrendiğinin, gördüğünün, duyduğunun, inandığının hepsini birden büsbütün silerek, her şeyden kuşkulanmaya başladı. Yalnız tek bir şeyden emindi: düşüncenin varlığı. Buradan hareketle, evrenin açıklamasını yaptı.
Metot üzerine konuşmada hep karmaşıktan basite inerek, gerçeği kuşatmaya yarayacak kuralları bir bir saydı. Felsefeyi, bütün inceleme kitaplarının Latince yazıldığı bir çağda, Fransızca yazarak ve «sağduyu dünyada en iyi bölüştürülmüş şeydir» diyerek, herkesin, uzman olmayanların bile anlayabileceği bir duruma indirgedi. Descartes her tür araştırmanın pratik niteliği üzerinde ısrarla durur. Ona göre en önemli bilimlerden mekanik, insanlara yardım edecek makineleri yapma sanatı; tıp, vücudu ve ruhu tedavi etme sanatı; ahlâk, mutlu yaşama sanatıdır.
Descartes, zamanının bilginleriyle, hükümdarlarıyla ve soylularıyla ilişkiler kurmuştur. Ona hayran olan İsveç kraliçesi Cristina, Descartes'ı sarayına davet etti. Descartes, elli dört yaşında Stockholm'de öldü.
Şüpheciliğe farklı bir yaklaşım getirir.
  1. Septik şüphe.
  2. Metodik şüphe.
Ona göre septik şüphe anlamsızdır. Olması gereken metodik şüphedir. Metodik şüpheyi şu şekilde uygular: Önce tanrıdan, çevreden, kendinden ve başka insanlardan şüphe eder. Bunu şüphe edemeyeceği son sınıra kadar götürür. Şüphe etmek düşünmektir. Düşünmek vârolmaktır. "Düşünüyorum o hâlde varım" noktasına ulaşır. Latince "De omnibus dubidantum" (Her şeyden şüphelen) en önemli sözlerindendir.

ÖZLÜ SÖZLERİ 

Eğer gerçeği gerçekten bilmek istiyorsan, yaşamında bir kez olsun bütün şeyler hakkında şüphe et.
Kesin olan bir şey var. Bir şeyin doğruluğundan şüphe etmek.
Şüphe etmek düşünmektir.
Düşünmekse var olmaktır.
Öyleyse var olduğum şüphesizdir.
Düşünüyorum, o halde varım.
İlk bilgim bu sağlam bilgidir.
Şimdi bütün öteki bilgileri bu bilgiden çıkarabilirim.
Tanrı'nın bilgisinin mükemmel olması ve onun aldanmaz ve aldatmaz olması inancı, vahyin temelini oluşturur.
Aldatmaz olduğu için de Tanrı'nın bildirdiği doğrudur.
Akıllı olmak da bir şey degil, mühim olan o aklı yerinde kullanmaktır.

Düşünüyorum, o halde varım. (Cogito, ergo sum; je pense, donc je suis.)
İyi kitaplar okumak, geçmiş yüzyılların en iyi insanlarıyla sohbet etmek gibidir.
Kesin olan bir şey var. Bir şeyin doğruluğundan şüphe etmek. Şüphe etmek düşünmektir. Düşünmekse var olmaktır. Öyleyse var olduğum şüphesizdir. Düşünüyorum, o halde varım. İlk bilgim bu sağlam bilgidir. Şimdi bütün öteki bilgileri bu bilgiden çıkarabilirim.
Bizim çıkış noktamız bireyin subjektivitesidir... Çıkış noktamızdan bakıldığında ‘düşünüyorum öyleyse varım’ gerçeğinden başka bir gerçek olamaz. Herhangi bir gerçekten önce, bir mutlak gerçek olmalıdır. Bu gerçeği kavramak basittir, zira bireyin varlığında mevcuttur.
İlk olarak, açık bir şekilde bilmediğim bir şeyi asla doğru olarak kabul etmem. İkinci olarak, doğru çözüme ulaşmak için incelediğim konuyu mümkün olduğu ölçüde küçük parçalara ayırır, ondan sonra analiz ederim. Üçüncü olarak, küçükten başlayarak büyüğe doğru adım adım ilerleyerek düşüncelerimi netleştirmeye çalışırım. Nihayet, son olarak, her durumun sonucunu ortaya koyar ve genel olarak gözden geçiririm.
Felsefe bir bilimdir ve geometrik yöntemi metafiziğe uygulamak gerekir, felsefeyi kesin bir bilim yapmak için.
Tanrı'nın varlığı, bir hakikati ifade eden geometrik teorilerden daha hakikidir.
Felsefe sözünden "bilgeliği inceleme" anlaşılır. Bilgelikten de yalnız işlerimizde ölçülülük değil, aynı zamanda hayatımızı sürdürebilme, sağlığımızı koruma ve bütün zanaatların icadı için de insanın bilebildiği bütün şeylerin tam bir bilgisi anlaşılır. Bu bilginin böyle olması için de onun ilk nedenlerden çıkarılmış olması gereklidir. Böylece bu bilgiyi edinme yolunu öğrenmek için (-ki asıl felsefe budur) bu ilk nedenleri, yani ilk ilkeleri aramakla işe başlamak gerekir. Bu ilkelerde de iki koşul bulunmaktadır. Birincisi; bu ilkeler o kadar açık ve apaçık olmalıdır ki insan aklı onları dikkatle incelemeye koyulduğunda doğruluklarından şüphe etmesin. İkincisi; geriye kalan başka bütün nesneler var olmadığı hâlde dahi ilkeler bilinebilmeli, fakat buna karşılık, ilkeler var olmayınca başka şeyler bilinmemelidir. Bundan sonra da ilkelere bağlı olan şeylerin bilgisini öyle ilkelerden çıkarmalıdır ki yapılan dedüksiyonların bütün devamınca apaçık olmayan hiçbir şeye rast gelinmesin.

Hakikatte ancak ve yalnız Tanrı'dır ki tam olarak bilgedir, yani her şeyin hakikati hakkında tam bilgisi vardır; fakat denilebilir ki insanlar daha önemli hakikatler hakkında az ya da çok bilgi sahibi oldukları ölçüde, az ya da çok bilgelik sahibidirler. Bu noktada bütün bilginlerin hemfikir olamayacağı hiçbir şey bulunmadığını sanıyorum.

Benim bilgime güvenin bu bilgiler gerçekliği kanıttır kanıtlamak düşünmeyi gerektirir.
Şüpheyi, asla işlerimizi sevk ve idarede kullanmamalıyız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder